Kişisel web sayfamdaki ilk yazımı bu şekilde iç karartıcı bir konu hakkında yazmak istemezdim, fakat özellikle son 1 yılda yaşamış olduğumuz sorunlar eğitimin bütün paydaşlarını dolup taşma noktasına getirdi. Bu nedenle, MEB bünyesinde çalışan bir öğretmen olarak okullarda görmüş olduğum 7 temel probleme ve kendimce gördüğüm çözüm önerilerine değinmek istedim.

1. Eğitimin Sadece Sınavdan İbaret Görülmesi

Milli Eğitim Sistemimiz uzun yıllardır sınavlara dayalı bir şekilde eğitim benimsemektedir. Benim öğrenci olduğum yıllarda da şu anda da yaşanan en büyük problemlerden ilki, öğrencinin bilgiyi değerli olduğu için değil de sınavda çıkacağı için öğrenmeye çalışmasıdır. Öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren bir yarıl içine sokularak, çoktan seçmeli test mantığı ile sorular çözmeye zorlanması bunun en büyük tetikleyicilerinden elbette. Bununla birlikte, sürekli dile getirdiğimiz ancak bu eğitim sisteminde uygulanması mümkün olmayan öğrenci merkezli yapılandırmacı yaklaşımın hayata geçirilememesi burada önemli bir konu. Sınavların amaç olduğu bir sistemde, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenmesi yerine bilgiyi daha kolay bir şekilde ezberleyerek öğrenmesi temel alınır. Bizim de temeldeki sorunumuz zaten burada başlamaktadır.

Çözüm önerisi: Biz eğitimcilerin ivedilikle her öğrenciye üniversite kazandırma sevdamızdan vazgeçmemiz gerek. Üniversite sayısı azaltılarak, kalitenin arttırılması şart. Öğrencilerin lise süresince beceri edinebilecekleri eğitimler görmesi gerekli. Her bir çocuk eğitim hayatı boyunca en az bir zanaat öğrenmeli, kendini bir sanat dalında geliştirmeli, müzik aletlerine ilgi duymalı ve spor faaliyetleri ile uğraşmalı. 12 yıl boyunca okuyup mezun olunca yitip gitmemeli. Üniversite okumayan öğrencilere de istihdam alanı yaratılmalı.

2. Sınıfta Kalmanın Ortadan Kaldırılması

Sınav Sistemi

Bir eğitim ortamı düşünün ki, sonuçta herkes başarılı, öğrencilerin çoğu takdir ve teşekkürlük öğrenci olarak görülsün… Benim böyle bir ortam hakkındaki tek düşüncem, bu eğitim ortamındaki ölçme ve değerlendirme etkinliklerinin ciddi şekilde sorunlu olduğudur. Okullarımızda sınavlar artık amacının dışına çıkmış ve sadece öğrencilerin ve velilerin gönüllerini yapmak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Bir eğitim ortamında ne kadar başarılı öğrenci varsa mutlaka başarısız öğrenciler de olacaktır. Bununla birlikte, başarısız öğrenciler bir şekilde notlarla itekleyerek bir üst sınıfa geçirilmesi başarılı öğrencilerin başarılarına gölge düşürmektedir. O zaman şu basit soruyu soruyorum: Madem öğrenciler yaptıklarının karşılığını almayacaklar o zaman ne diye sınav yaparız? İkinci olarak, siz öğrenci olsanız sınıfta kalmayacağınızı bilseniz, hayata bir şekilde 12 sene içinde atılacağınızdan emin olsanız, sınav puanlarınızın şişirileceğini düşünseniz sınavlara çalışır mısınız?

Çözüm önerisi: Sınavlar öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamanın en kolay yoludur. Özellikle öğrencilerin sürecini ölçen biçimlendirici değerlendirme etkinliklerinin eğitim ortamlarında daha aktif kullanılması gerektiği görüşündeyim. Bu değerlendirmenin sonunda çocuğun düzeyini belirleyen, onlara geçti, kaldı gibi çıktılar veren sınavların yapılması ve değerlendirmelerin toplamına göre öğrencilerin başarılı veya başarısız sayılması gerektiğini söyleyebilirim. Bu durumda, başarılı öğrenciye hakkını vermeli, başarısız olana da gerekirse sorumluluk sınavları, bütünleme sınavları gibi sınavlarla bir şans daha verilmelidir. Eğer burada da şansını iyi kullanamazsa sınıfta bırakılmalıdır. Ölçme ve değerlendirmenin notlandırılması kesinlikle bir çizelgeye dayandırılmalı (rubrik, işaretleme formu vs.) ve herkese göre net çizgilerle verilmelidir.

3-Merkezi Sınavlarda Soru Sorulmaya Derslerin Değersiz Görülmesi

8 senedir yaşadığım tecrübe, çalıştığım okullarda kendi branşım İngilizce dersinin de içinde yer aldığı Müzik, Beden Eğitimi, Görsel Sanatlar, İkinci Yabancı Dil gibi beceri temelli ve merkezi sınavlarda soru çıkmayan derslerin öğrenci, idareci ve veli tarafından değersiz görülmesi. Bu durum sorundan ziyade bu ders öğretmenlerine yapılan bir ayıptır. Burada her şeyi açıkça konuşacağım, konuşacağım ki bu durumlar belki birilerinin kulağına gider ve çözüm bulunur. Bu değersizleştirme öncelikle idari olarak başlıyor ne yazık ki. Hem de okul idaresi filan değil, daha yüksek mertebelerden. Özel okullarla rekabet edilmesi için öğrencilerin Matematik, Türkçe, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilgiler dersleri ile ilgili daha fazla ders görmeleri ve soru çözmeleri gerektiği söyleniyor. Buna velilerin de desteği alınarak öğrenciler ikna ediliyor. Haliyle bu dersler özellikle 11 ve 12. sınıflarda (çok bilgim yok ama belki 8. sınıflarda) değersiz görülmeye ve formaliteye dönüşmeye başlıyor.

Çözüm önerisi: Her bir öğrenci aldığı her bir derse; her idareci öğretmenlerinin branşlarına saygı duymak zorundadır. Öğrencilere bu şekilde koz verilmemelidir. Aksi takdirde öğrenciler bile öğretmenleri değersizleştirmeye başlamaktadır. Öğrenciler aldıkları dersi 12. sınıf olsa da hakkıyla geçmek zorundadır. Bu nedenle bu tarz durumların daha fazla denetlenmesi ve bu konularda ilgili kişilere yaptırımlar yapılması, öğretmenlerin de bu tarz KANUNSUZ emirleri kabul etmemesi gerektiğini düşünüyorum.

4-Tutarsız, Son Dakika Kararlar Öğretmenleri Yoruyor

Sistem yapıcıların almış olduğu tutarsız kararlar biz öğretmenleri son derece yormaya başlamıştır. Özellikle KOVİD sürecinde yaşanan okulların bir açılıp bir kapanması, sınavların bir yapılıp bir yapılmaması öğretmen ve idarecileri, haliyle öğrencileri çok yormuştur. Ayrıca, MEB’in aldığı bir kararla yüksek lisans, doktora yapmış ve proje düzenlemiş öğretmenlere verdiği ek puanlar bazıları bu hakkı kullanmasına rağmen diğer hak edenlerin elinden alınmıştır. Bu gibi sonu düşünülmeden alınan birçok karar eğitim paydaşlarının verimliliğini çok düşürmektedir.

Çözüm önerisi: Çözümün sorunda gizli olduğu görüşündeyim.

5-MEB Ödül Sisteminde Liyakat Dikkate Alınmıyor

Herhangi bir kurumda başarının ve verimliliğin artması için ödül sisteminin çok iyi çalışması gerektiğine inanıyorum. 8 yıllık öğretmenlik hayatımda (uzun bir süre olmamasına rağmen) hakkıyla çalışan öğretmenlerin yeteri kadar değer görmediğini fark ettim. Bununla birlikte, okulda tabiri caizse etliye sütlüye karışmayan, kendi halinde öğretmenlerin ise bol bol ödüllendirildiğini fark ettim. Bunu bizzat kendi gözlerimle görmesem buraya yazıp kimsenin günahını almak istemem, fakat kendi gözlerimle gördüm ve buna maruz kaldım. Böyle bir ortamda idealist bir öğretmen ne kadar motive olabilir? Bu sorunun cevabı zaten eğitim sistemimizi tek başına batırır da çıkarır da.

Çözüm önerisi: Bizim idealist öğretmenlerimize, kendi çabaları ile öğrencilere, yaşadığı yere, sisteme katma değer katan öğretmenlere ödüller vermemiz gerekiyor. Bu ödülleri KAPALI KAPILAR ardında GİZLİCE değil, örnek olması için diğer meslektaşlarının, öğrencilerinin önünde yaptığı çalışmalar söylenerek vermek gerekiyor. Aksi takdirde, bu öğretmenleri sisteme küstürmeniz, onların motivasyonunu düşürmeniz an meselesi olacaktır. Bu konuda bir de, orada burada, sosyal medya ortamında etkinlik fotoğrafı-videosu paylaşan FENOMEN öğretmenlerden (hakkıyla yapanı tenzih ederim) ziyade gerçek öğretmenlerin tespit edilmesi gerekiyor.

6-Okul Öncesi Çocuklara Çoktan Seçmeli Test Çözdürmek!

Test Çözme

Yakın zamanda bir tanıdığım arkadaşımdan duyduğum bu mesele tüylerimi ürpertti. İlkokul seviyesindeki öğrencilere test ve sınav gibi etkinliklerin yaptırılmasını aklım almıyor. Bu yaştaki çocukların hayatı arkadaşları ile sosyalleşerek, oyunlar oynayarak, etkinlikler yaparak ve beceri kazanarak öğrenmesi gerekiyor. Becerileri kazanma yaşında çocuklara bizler yarış atı muamelesi yaparak onlara testler sunuyoruz. Bu konuda ailelerin de suçlu olduğunu düşünüyorum. Aileler birbirleri arasında rekabete girerek küçük yaşta çocuklarını ateşe atıyorlar.

Çözüm önerisi: Bırakın çocuklarımız hayatını yaşasın, oyun oynasınlar. Test çözmek onların bilişsel olarak yapacakları en kolay etkinliklerden bir tanesi. Ezberle, çöz, sınavı geç. Bitti. Bunun için 12 yıl okul okutmak zaten saçma oluyor. Hatta küçük veya büyük olsun, bizim çocukları doğaya çıkarmamız, geziler düzenlememiz ve bazı kavramları gözlemleyerek öğretmemiz gerek. Özellikle çocukların bu tarz öğrenmesi onların hem doğayı hem de okulu sevmelerini sağlayacaktır. Bu konu önemli, lütfen dikkat edelim!

7-Okulların Sosyal Hayattan Koparılması

Son zamanlarda öğrencilerde artan bir sıkılmışlık hissi seziyorum. Derse girdiğimde sessiz öğrenciler, derse katılmıyorlar, yorgunlar, bitkinler sanki. Kendi derslerim adına da genellikle etkileşimli ders planları hazırlar ve etkinlikler yapmaya çalışırım, ona rağmen durum böyle. Bazen sorduğumda şu cevabı alıyorum: “Hocam biz okuldaki bilgilerden sıkılıyoruz, burada birçok derste alacağımız bilgileri zaten videolardan da öğrenebiliyoruz”. Çocukların kısmen haklı olduğunu düşünüyorum. Bilgiye internetten ulaşmak kolay fakat iyi bir medya okuryazarı olmayan öğrencilerin yanlış bilgiye ulaşması da muhtemel.

Çözüm önerisi: Öğrencilerin ilgisini çekmek için biz öğretmenlerin her zamankinden farklı olması ve özellikle okulla sosyal hayatı harmanlaması gerekiyor. Biz, öğrencinin sosyal hayatta yaptıklarını hiçe sayarak okulda tamamen sosyal hayattan koparılmış etkinlikler yaparsak o zaman çocukların sıkılacağını düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse, günümüz çocukları teknoloji ile doğup büyüdüler. Ancak birçok okulda akıllı telefon yasak. Halbuki akıllı telefonları biz eğitim ortamına etkinli bir şekilde entegre edersek o zaman emin olun işler daha farklılaşacak. Özellikle teknoloji entegrasyonunun bu konunun temelinde olduğunu düşünüyorum.

Sizlere bu yazıda dilim döndüğünce Milli Eğitim Sisteminde gördüğüm temel sorunları aktarmaya ve bunlara çözüm önerileri sunmaya çalıştım. Bir öğretmen olarak sizler de bu sorunların varlığına katılıyorsanız bu yazıyı paylaşarak ortak sesimiz olabilirsiniz. Ayrıca, sizlerin de eklemek istediği sorunlar ve çözüm önerileriniz varsa aşağıdaki yorumlar kısmından bana yazabilirsiniz. Eğitim bizim geleceğimiz, bir çocuğumuzun bile eğitimsiz olmasına tahammülümüz yok.

Saygı ve sevgi ile…

Sayid Özcan